Objective: Cardiac arrest, which is characterized by sudden cessation of circulation and cardiac activity, leads to irreversible fatal outcomes without resuscitative interventions. Although various biomarkers have been studied for the prognostic evaluation of cardiac arrest, data on the utility of eosinophil counts remain limited. The current study aimed to investigate the association between eosinophil count and emergency department (ED) mortality among patients experiencing cardiac arrest.
Methods: This retrospective study included patients with cardiac arrest who presented to the ED between 2022 and 2024. In total, 274 patients were analyzed. Data were retrospectively obtained from the hospital information system, including demographic characteristics (age, gender) and biochemical parameters (e.g., white blood cell count, eosinophil count). Outcomes such as ED mortality and hospital admission were also examined.
Results: The study was completed in 274 patients after applying the inclusion and exclusion criteria. The mean age of the patients was 68 years, and 65.3% of them experienced mortality in the ED. Among the blood parameters, eosinophil, lymphocyte, platelet, and albumin levels were significantly higher in patients who survived compared with those who did not (p<0.001, p=0.001, p=0.006, and p=0.008, respectively), while no significant differences were observed in other parameters (p>0.05). Multivariate logistic regression analysis revealed that a 0.1-unit decrease in eosinophil count increased the mortality rate by 1.482 times (p=0.006). The ROC analysis assessing the relationship between eosinophil count and mortality yielded an area under the curve of 0.629, with a cut-off value of 0.055 (p<0.001).
Conclusion: Our findings demonstrate that eosinophil levels are a significant biomarker of ED mortality in patients with cardiac arrest. The distinct response of eosinophils to post-cardiac arrest perfusion disturbances suggests their potential role as prognostic indicators in critical illness. Future large-scale, multicenter prospective studies are needed to further clarify the prognostic value of eosinophil levels and their broader clinical applications.
Amaç: Kardiyak arrest dolaşımın ani bir şekilde durması ile olan kardiyak aktivitenin sonlandığı, resüsitatif müdahaleler yapılmadan dönüşü olmayan ölümcül durumlardır. Kardiyak arrest durumunda prognoz için çeşitli biyomarkerların kullanımına dair veriler olsa da eozonofil sayısının kullanımıma dair veriler sınırlıdır. Biz de araştırmamızda eozonofil sayısının acil servis (ED) mortalitesi ile olan ilişkisini inceledik.
Yöntem: Bu retrospektif çalışmada, 2022-2024 yılları arasında ED'ye başvuran kardiyak arrest hastaları incelenmiştir. Toplamda 274 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Veriler, hastane bilgi sistemi üzerinden geriye dönük olarak elde edilmiş ve yaş, cinsiyet, beyaz küre, eozinofil gibi biyokimyasal parametreler ile ED sonlanımları (mortalite, hastane yatışı) analiz edilmiştir.
Bulgular: Çalışmamız dahil edilme ve dışlama kriterleri uygulandıktan sonra 274 hasta ile tamamlandı. Hastaların yaş ortalaması 68 olup, %65,3’ü ED'de mortalite ile sonuçlanmıştır. Hastaların kan parametreleri mortaliteye göre değerlendirildiğinde eozinofil, lenfosit, trombosit ve albümin değerleri mortalite görülmeyenlerde daha yüksek tespit edilirken (sırasıyla p<0,001, p=0,001, p=0,006 ve p=0,008) diğer kan parametrelerinde anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p>0,05). Multivariate lojistik regresyon analizinde eozinofil sayısındaki 0,1 birimlik azalışın mortalite oranını 1,482 kat artırdığı görüldü (p=0,006). Eozinofil sayısı ile mortalite arasındaki ROC analizi ile eğri altında kalan alan değerlendirildi. Buna göre eğri altında kalan 0,629 ve cut-off değeri 0,055 olarak bulundu (p<0,001).
Sonuç: Sonuç olarak, ED'de kardiyak arrest geçiren hastalarda eozinofil düzeylerinin ED mortalitesini öngörmede anlamlı bir biyobelirteç olduğu çalışmamızda ortaya konmuştur. Eozinofillerin kardiyak arrest sonrası perfüzyon bozukluğuna yanıt veren diğer biyobelirteçlerden farklı bir mekanizma ile etkilenmesi, bu hücrelerin kritik hastalıklarda prognozun belirlenmesinde dikkate alınabilecek potansiyel bir gösterge olduğunu düşündürmektedir. Gelecekte yapılacak daha geniş, çok merkezli ve prospektif çalışmalarla eozinofil düzeylerinin prognostik değerinin daha iyi anlaşılacağı ve klinik uygulamalarda daha yaygın kullanılabileceği düşünülmektedir.